PROF.HANS SELYE “ENDOKRİNOLOG ” STRESİN BİLİMSEL AÇIKLAMASINI YAPAN İLK BİLİM ADAMI.

PROF.HANS SELYE “ENDOKRİNOLOG ” STRESİN BİLİMSEL AÇIKLAMASINI YAPAN İLK BİLİM ADAMI.

Prof.Hans Selye Macar bir endokrinolog olan Hans Selye ( 1907 Viyana – 1982 Montreal ) biolojik stresin bilimsel açıklamasını yapan ilk bilim adamıdır. Çalışmalarına Prag tıp fakültesinde başlamış ancak Paris ve Roma üniversitelerin de devam etmiştir. 1929’da Prag’daki Alman Üniverstesinden mezun oluşundan uzmanlığını aldığı 1931 yılına kadar Deneysel Patoloji Enstitüsü ve histoloji laboratuvarında asistan olarak çalıştı. Aynı yıl Rockefeller bursu le Johns Hopkins Üniversitesine gelerek biyokimya ve hijyen alanlarında araştırmalarına başladı. 1932’de Montreal’e yerleşerek McGll Ünversitesinde biyokimya dersleri vermeye başladı. Selye 1941’de histoloji profesörü oldu. 1945’ten itibaren Montreal Ünverstes’nin Deneysel Tıp ve Cerrah Enstitüsü’nün ilk başkanıydı. 1976’ya kadar bu unvanı sürdürdü. 1979’da Hans Selye ve Alvn Toffler Kanada Stres Enstitüsünü kurdular. 1926 yılında, tıp fakültesinin henüz ikinci yılındayken, Selye daha sonra çok ünlenen, stresin insanların yaralanma ve hastalığın baskısıyla başa çıkma ve uyumlanma yetisi üzerindeki etkisi ile ilgili teorisini geliştirmeye başlamıştı.

Hastaların gösterdiği bir çok bulgunun vücutlarının hasta olma stresine cevap vermeye çalışmasıyla ilgili olduğunu keşfetti. Selye laboratuvar çalışmalarında farelerin stres altına girdiklerinde aynı fiziksel bulguları gösterdiğini buldu. Stresin her hastalığın gelişiminde rol oynadığını ve stresörlerle başa çıkılamadığı durumların, ülser ve yüksek tansiyon gibi “uyum hastalıkları”na yol açacağı sonucuna vardı. Stresin kendisinin değil yıpranmanın (destress) bize zarar verdiğini ortaya koydu.

Selye stres kavramını ilk bulan kişidir. Üç kez doktora yapmış, 43 kez Doctor Honors Causa ünvanı almış, 39 kitap, 1700’den fazla makale yazmış, 10 kez Nobel Ödülüne aday gösterilmiştir.

Stres altındaki deney fareleri Selye 1934 yılında, Montral’dek McGll Ünverstes’nn Biokimya Fakültesinde asistan olarak çalıştığı dönemde yeni bir hormon araştırıyordu. Farelere over extres enjekte ederek organizmanın bilinen bir cinsel hormonla elde edilemeyecek bir değişime uğrayacağını bekliyordu. Farelerde bu enjeksiyonlar sonrasında adrenal kortexn büyümesi, timus, dalak ve lenf düğümlerinde atrof, ve mide ve 12 parmak bağırsağının birleştiği yerde derin kanamalı ülserler oluştu. Selye bu sonuçları doğuran yen bir hormon bulduğunu zannetti.

Ancak plasenta ekstresi, hipofiz ekstresi enjekte ettiğinde, hatta böbrek, dalak ve çeşitli organların ekstrelerini enjekte ettiğinde de aynı bulguların ortaya çıktığını gördü. Bu garip sonuçlara anlam verebilmek için enjekte ettiği toksik sıvı (Formalin) sonucunda da aynı bulgular ortaya çıktığında, yeni bir hormonla karşı karşıya olmadığını anladı. Yıllar önce, tıp fakültesindeyken gördüğü çeşitli hastaların “hasta hissetme ve görünme, paslı dil, eklem ağrıları, bağırsak rahatsızlıkları ve iştah kaybı” belirtiler gösterdiğini hatırladı. Genelde ateş, dalak veya karaciğerde büyüme, tonsillerde enflamasyon ve ciltte kızarıklık ve çeşitli belirtilerden şikayet etmekteydiler.

Tedavilerinin belirlenmesini sağlayan spesifik belirtiler daha sonra ortaya çıkmaktaydı. “Hasta Olma Sendromu” Bu genel hastalık belrtlerinin hasta laboratuar fareleryle ortak yönler olduğunu düşünen Selye, bu spesifk olmayan hastalığın kökenini keşfetmek üzere çalışmaya başladı. Bulmacayı çözmekte Selye’ye yardım eden k tıbbi bilgi daha vardı. Birincisi, bazı uygulamalar, herhangi bir hastaya faydalı oluyordu. Doktorlar hemen hemen her hastaya, dinlenme, kolay sindirilen gıdalarla beslenme ve ısı değişimlerinden korunma gibi şeyler öneriyorlardı.

Aynı şekilde tıp tarihinde, her ne kadar bazıları barbarca da bulsa, bazı spesfk olmayan terapiler bulunmaktaydı. (Şok terapsi, kan alma, yabancı maddeler enjekte etme vs) Bu bilgi parçalarını birleştiren Selye, dış ajanlara karşı vücudun genel bir mekanizma ile cevap verdiği sonucuna vardı.

Hipotalamus-Hipofiz-Adrenali Sistem Selye’nin düşüncesi araştırmalarıyla doğrulandı ve karmaşık bir iç stres yönetimi mekanizması olan hipotalamus pofz-adrenal sistem olduğu ortaya çıktı. Bu sistem, stres yaratan br ajana karşı vücudun verdiği tepkinin cinisini ve şiddetini yönetmektedir. Basit olarak, hipotalamus (beynle endokrn sstem arasındak köprü) hipofize (kafatası kökünde kemiklere gömülü, hormon üreten bir bez) dolaşım sstemine ACTH (adrenokotkotrofk hormonu) verlmesi için br mesaj gönderir. Bu sinyal, adrenal beze (böbreklerin üstünde) kortikoid (mevcut ham maddeden üretilen bir diğer hormon) yaratmasını söyler. Bu kortikoidler vücudun stres ajanlarına karşı savunmasında kullanılacakları çeşitli yerlere gönderilirler.

Genel Adaptasyon Sendromu (G.A.S.) Selye stres üzerine geliştirdiği teorsi Genel Adaptasyon Sendromu (G.A.S.) hakkında ilk kez 1936’da yazdı. Stres sendromu olarak da bilinen G.A.S. vücudun “stres” le karşılaştığında oluşan süreci tarif eder. Selye’ye göre vücut üç aşamadan geçer. İlk evre “alarm tepkisidir. Bu evrede vücut kendini “kaç veya savaş” için hazırlar. Hiçbir organizma bu heyecan durumunu sürdüremez, ancak ilk aşamadan sağ çıkabildiği takdiri de ikinci aşamaya geçer. İkinci aşamada strese karşı direnç oluşur. Son olarak da, bu stres yeterince uzun sürerse, vücut tükenme, başka bir deyişle yıpranmadan dolayı yaşlanma aşamasına geçer. A. Alarm tepkisi: Organizma stresöre ilk maruz kaldığında tepki verir.

Aynı zamanda direnc düşer ve eğer stresör yeterince kuvvetliyse (şiddetli yanıklar vs) ölümle sonuçlanabilir. B. Direnç dönemi: Eğer stresöre maruz kalma adapte olunabilecek bir durumsa direnç oluşur. Alarm dönemine has vücut tepkileri ortadan kalkar, direnç normalin üzerine çıkar. C. Tükenme dönem: aynı stresöre uzun süre maruz kalmayı takiben adaptasyon enerjs tükenir. Alarm döneminden belirtiler yeniden ortaya çıkar, ancak bu kez geri dönüşümsüzdür ve ölümle sonuçlanır. Selye’ye göre “stres”, uzun süreli gıdasız kalmaktan yabancı bir maddenin vücuda enjekte edilmesine ya da ağır br kas çalışmasına kadar her şey olabilir.

Stresle sadece sinirsel stres değil, vücudun herhangi bir talebe karşı spesfik olmayan cevabı kastedilmiştir. Selye’nn çalışmaları tıp dünyasında yepyeni bir alan açılmasına neden olmuş, onu izleyen binlerce araştırmacı stresin hastalıkla ilişkisini araştırmış, vücudun hayatın yıpratması ile etkin şekilde baş etmesine yardım edecek yen yöntemler geliştirmiştir. Zamanına göre oldukça radikal fikirler, örneğin aralarında kalp hastalıkları ve kanserin de olduğu belli başlı hastalıklarla stres arasında kurduğu nedensel ilk, önceleri şüpheyle karşılandı, ancak zaman içinde sağlık ve bilim çevrelerinin saygısını kazandı.

“Her stres silinemez bir yara izi bırakır, ve organizma stresli bir durumdan sağ çıkmanın bedelini biraz daha yaşlanarak öder.”

Hans Selye’nin teorisine göre stres hastalığın ana nedenlerinden biridir, çünkü kronik stres uzun süreli kimyasal değişikliklere neden olur. Organizma her tür harc biyolojk stres kaynağına “ Kaç veya savaş ” tepkisi vermeye yarayan ilk hormonal tepkisinden sonra Genel Adaptasyon Sendromu (G.A.P.) adını verdiği süreç ile dahil homeostassi durumunu geri kazanmaya çalışır. Ancak stresle başa çıkmaya yarayan bu uyum enerjsi sınırlıdır.

Organizma strese maruz kalmaya devam ettikçe bu enerji azalacaktır. Alarm döneminde an enerji kaynağı olarak ana stres hormonları olan kortisol, adrenalin ve noradrenalin salgılanır. Bu enerjinin tekrarlayan şekilde fiziksel aktivite tarafından kullanılmaması zararlıdır. Çok fazla adrenalin kan basıncını artırarak kalp ve beyin damarlarının zarar görmesine neden olabilir. Kortisol hormonunun fazla üretilmesi, hücre ve kas dokularına zarar verebilir.

Kortsol kaynaklı stres hastalıklarına örnek olarak kardiovasküler hastalıklar, kalp krizi, gastrik ülser ve yüksek kan şeker verilebilir. Bu evrede her şeyi olması gerektiği gibi çalışmaktadır. Stresli bir olaya karşı vücut ani hormonal değişikliklerle alarma geçer ve onunla baş edebilecek yeterli enerji ile donatır. Direnç evresinde homeostasi dengeyi yeniden sağlar, tamir ve yenilenme dönemi başlar. Stres hormon düzeyler normale döner ancak savunma enerjisi de azalmıştır.

Stresli koşul devam ederse, vücut direnmeye devam etmek için çaba harcamaya devam eder ve uyarılmış halde kalır. Bu durumun çok sık tekrarlandığı, çok az veya hiç toparlanma fırsatı bulamadığı durumlarda problemler görülmeye başlar ki bu da son evreye geçişe neden olur. Tükenme evresinde stres artık uzun bir süredir devam etmektedir. Uyum enerjisi bittiği için vücudun direnci de kaybolur. Aşırı yüklenme, adrenal yorgunluk, maladaptasyon veya fonksiyon bozukluğu olarak da tanımlanan bu durumda stres düzeyi yükselir ve orada kalır.

Adaptasyon evresi bitmiştir ve G.A.S.’nun bu evresi sağlığa en zararlı olan dönemidir. Kronik stres doku ve organlardaki sinir hücrelerine zarar verir. Özellikle beynin hipokampüs bölümü en zayıf noktadır. Düşünme ve hafızanın bozulmasıyla anksiyete ve depresyon eğilimi başlar. Otonom sinir sisteminin advers fonksiyonu ile yüksek tansiyon, kalp hastalıkları, romatoid artrit ve diğer stres bağlantılı hastalıklar oluşabilir.